Barcelona'da gezmek ne güzelmiş

Park Güell

Biraz Aşk,

Biraz tutku,

Ve

Gaudi

Barselona’yı anlatan üç şey…Bizde üç şeyi keşfe çıkıyor, Barselona’ya geliyoruz.

Şehrin kalbi La Rambla Caddesi’nin atıyor. Konaklamak için burayı seçiyoruz. Burası gezilecek yerlere de oldukça yakın. Her yere yürüyerek ulaşacağımız mesafede, merkezi noktada.

Şehre gelir gelmez otele yerleşip, hemen şehrin sokaklarıyla buluşuyoruz. Sahile doğru yürüdüğümüzde karşımıza Cristof Colomb’un heykelinin de yer aldığı meydana Colon’a çıkıyoruz. 60 metre yüksekliğinde dökme demirden yapılmış Cristof Colomb anıtı, Colomb'un Amerika'yı keşfinden sonra karaya çıktığında ilk adımı attığı yer burasıymış. Anıtın üstünde yer alan Colomb heykelinin parmağıyla memleketi olan Cenova'yı gösterdiği söyleniyor…

Sahile doğru yürüdüğümüzde Marina del Port Vell denilen güzel teknelerinde yer aldığı marinaya varıyoruz. Hemen yanında ise dev akvaryum yer alıyor. Etraf oldukça kalabalık, sokakta minik konser verenler ve etrafında coşkun kalabalıkta eğlenenler, dans edenlerin arasına kaynaşarak kısa süreli şehirden uzaklaşıyoruz.

Hava kararınca La Rambla’ya doğru yürüyor, ara sokaktaki geniş bir meydanda yer alan kafede oturup, etrafa yayılan müziğin eşliğinde yöresel içecek ‘Sangria’’ nın tadına bakıyoruz.

Sagrada Familia

Barselona ‘da ikinci güne güzel bir hava eşlik ediyor! Havanın güzelliğine kapılıp tekrar sokaklarla buluşuyoruz. Barcelona denilince hemen akla ‘’Gaudi ‘’ geliyor. Hemen yönümüzü Passeig Caddesi’ne çevirip , ünlü markalarında yer aldığı mağazaların önünden geçiyoruz. Burada Gaudi’nin iki eseri bulunuyor. Biri Casa Batllo, diğeri La Pedrera. İkisinin de önünde uzun kuyruk çoktan oluşmuş bile. İçeriye girmek için biraz bekledikten sonra kalabalığın azalmadığını görüyor ve Sagrada Familia’ya doğru ilerliyoruz. Yakın mesafe de yer alan kilisenin bitimine ünlü mimarın ömrü yetmemiş. 1926 yılında ani ölümüyle yarım kalan kiliseyi 2026 ‘ya yetiştirmek için hummalı bir çalışma var.

Sagrada Familia’ya geldiğimiz uzun kuyruğu görünce biraz hayal kırıklığına uğruyoruz. Yine de direnerek milim milim ilerleyen sıraya giriyoruz. Nihayet biletlerimizi alınca binadan çok bir sanat eseri, bir masalın canlı iz düşümü diyebileceğimiz, harika ötesi yapının içine girmeyi başarıyoruz. İçerisi renk cümbüşü adeta. Buradan saatlerce ayrılamıyoruz. Değişik bir ambiyans bizi çektikçe çekiyor. Çıkınca zamanın azaldığını görüp hemen bir taksiye atlayıp, doğru soluğu Park Guell’de alıyoruz. ‘’Burası da mı, kalabalık?’’ diyen içimizdeki sese aldırmayıp sıraya giriyoruz. Uçsuz bucaksız zenginlik sunan Barselona’nın panoraması, masal ev tadındaki binaları, Gaudi’nin yaşadığı ev ve daha nice mimari zenginlikleriyle bugünü de tamamlamış oluyoruz.

Ulusal Müze

Ertesi gün yönümüzü ‘’Museum National Art Barcelona’’ Sanat Müzesi’ne çeviriyoruz. Kaldığımız yere biraz uzak olsa da ara sokaklarda yavaş yavaş ilerliyoruz. Müzeye yaklaşınca bir kahve molası veriyoruz. Eski bir arenadan bir alış veriş merkezine dönüşen binanın kıyısında yer alan kafelerden birine yerleşip kahve keyfi yapıyoruz.

Moladan sonra Arena’nın üst katına asansörle çıkınca Barselona gözlerimizin önüne seriliyor. Nefis bir manzara bizi karşılıyor. 360 derece Barselona’nın seyrine doyamıyoruz. Hele uzaktan müzenin görünümüne hayran olup bol bol fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyoruz.

İnince hemen karşımızda yer alan müzeye doğru ilerliyoruz. Müze önümüzde, basamaklarla yükseliyor. Önündeki fıskiyeler gece renkli bir şölene dönüşse de biz maalesef bu anı yaşamıyor erkenden ayrılıyoruz. Müzenin önü bayağı kalabalık, önceden bilet almak lazımmış, şansımızı burada denemeye çalışıyoruz. Yeterli zamanımız olmadığından etrafındaki güzellikleri keşfederek ayrılıyoruz.

Müze’nin hemen solunda yer alan İspanyol Köyü’ne geliyoruz. Burası aynı zamanda Montjuic Tepesi’nde yer alan bir açık hava müzesi. Giriş fiyatı katılacak grup sayısına göre değişse de biraz yüksek. Biraz dolaştıktan sonra hem buradan hem de keyifle üç gün geçirdiğimiz Barselona’dan ayrılıyoruz.